5 yaşındaki Melike, geçtiğimiz günlerde Türkiye'nin gündemini sarsan bir cinayet olayı sonucunda hayatını kaybetti. Küçük Melike'nin işkenceye maruz kaldıktan sonra bir gölete atıldığına dair haberler, toplumda büyük bir infial yarattı. Bu trajik olayda, Melike'nin babası ve üvey annesi ilk kez hakim karşısına çıkarak yapılan iddialara yanıt verdi. Ancak, avukatların, savcıların ve mahkemenin aldığı ifadeler, Melike'nin hayatına son veren olayların detaylarını daha da dehşet verici bir hale getirdi.
Melike, hayatının en güzel çağında olan bir çocuktu; fakat ailesindeki şiddet, onun çocukluğunu bir kabusa dönüştürdü. 5 yaşındaki Melike, ailesinin ihmal ve istismarına maruz kalmış, bu durum hem sosyologların hem de psikologların dikkatini çekmiştir. Mahkeme süreci, Melike’nin babası ve üvey annesinin, onun üzerindeki baskı ve şiddet davranışlarının somut delillerle ortaya konmasını gerektiriyordu. Olayın gelişim süreci, sadece Melike’nin değil, pek çok çocuğun maalesef benzer durumlarla karşılaştığını gözler önüne seriyor. Bu olay, aile içi şiddetin toplumumuzda ne denli yaygın olduğunu ve bunun neden daha fazla önlenmesi gerektiğini tartışmaya açmaktadır.
Mahkeme sürecinde, Melike'nin babası ve üvey annesi, savcının yönelttiği suçlamalar karşısında yanıtlar vermek durumunda kaldılar. "Eğer sesimizi duysaydınız, belki de Melike hayatta olabilirdi" diyen sosyal hizmet uzmanları, küçük çocuğun yaşadıklarını ve maruz kaldığı istismarları gözler önüne sermeye çalıştı. Psikologlar, Melike’nin son günlerinde yaşadığı ruhsal durum üzerine raporlar sunarak, aile içindeki dinamiklerin ne denli etkili barbarca bir sonuca götürebileceğini kanıtlamaya çalıştılar. Ayrıca, Melike’nin otopsi raporları ve göletteki bulgular, davanın seyrini değiştiren unsurlar arasında yer aldı. Mahkeme heyeti, bu durumun üzerine gitmekte kararlılık gösterdi.
Küçük Melike'nin durumu, köklü bir çalışma yapılarak tüm aile içi şiddet vakalarının incelenmesini ve önleyici tedbirlerin alınmasını gündeme getirdi. Mahkeme, yaşanan bu dehşetin ardından, sadece sanıklar için değil, benzer durumları yaşayan diğer çocuklar için de önemli bir destek mekanizması oluşturulması gerekliliğini vurguladı. Şimdi, toplum olarak bu konuda nasıl bir birlik ve beraberlik sergileyeceğimiz, Melike'nin anısını yaşatacak önlemleri alacak olmamız açısından büyük önem taşıyor. Vicdanları sızlatan bu melankolik olay, aile içinde çocuklara yönelik şiddetin geçmişte olduğu gibi gelecekte de büyük bir sorun olduğunun altını bir kez daha çiziyor.
Melike'nin ölümü sadece ailesine değil, Türkiye genelinde birçok insana, çocukların korunma hakkı ve eğitim ihtiyaçları konusunda büyük bir uyanış yaşattı. Mahkeme süreci, toplumda bir farkındalık yaratmakla kalmayıp, benzer vakaların önlenmesi adına atılması gereken adımları da zorunlu hale getiriyor. Yaşanan olayın ardından, pek çok vatandaş ve sivil toplum kuruluşu, Melike’nin anısına sahip çıkmak ve çocuk koruma sisteminin daha güçlü olmasını sağlamak amacıyla harekete geçmeye hazırlanıyor. Sosyal farkındalığın yanına, yasal düzenlemelerin de eşlik etmesi, bir daha böyle trajik olayların yaşanmaması için en büyük temennimiz olmalıdır.
Sonuç olarak, Melike gibi çocukların hayatlarının güvence altına alınabilmesi, tüm toplumun sorumluluğudur. Aile içindeki problemler çözülmediği sürece, çocuklar her zaman risk altında kalacaktır. Bu yüzden, medeni bir toplum oluşturmak adına en başından itibaren eğitime ve sosyal destek mekanizmalarına yatırım yapılması elzemdir. Böylece, Melike’nin hikayesinin bir son değil, daha iyi bir gelecek için bir başlangıç olmasını umuyoruz. Adaletin tecelli edeceği günleri sabırla bekliyoruz.